İstanbul' da Kahve, Tütün Kullanımı ve Kahvehaneler


     Onaltıncı asrın yarısına gelinceye kadar Türkiye' de kahvenin ne olduğunu kimse bilmezdi. 1554 senesinde, Halep' ten Hakem ve Şam' dan Şems namında iki kişi İstanbul' a geldiler. Bunların ikisi de keyif ehli adamlardı. Tahtakale' de birer büyük dükkan açtılar, kahve satmaya başladılar. İstanbul' un gönül ehli, okur yazar takımı kendilerine güzel bir toplantı yeri buldular.

     Az zamanda tahtakele kahveleri adam olmaz oldu. Kahvelere gidenler İstanbul' un ayak takımı değildi. Şair, edib, ilimden ve marifetten anlar ricalindendi. Her kahvehanede yirmi otuz köşede meclisler kuruldu. Kimin de kitap okunur ve dinlenir, kimin de tavla ve santranç oynanır, seyredilir, kiminde en yeni gazaller ve kasideler vecd içinde okunarak gönüller teşhir olunurdu.

     Tütün! Halkın ondan hiç haberi yoktu. Kahveyi hep tütünsüz içiyorlardı. Nihayet 1606' da İstanbul' da tütün de tütmeye başladı. Kahve Şark' tan, tütün de Garp' tan geldi. İkisi de İstanbul' da birbirine kavuştu. Tütünü İstanbul' da birbirine kavuştu. Tütünü İstanbul' a getiren "İngiliz keferesi" idi. Fakat onu keyif için satamadılar. "Bazı emraz-ı tıbba şifadur deyu" sattılar. Fakat İstanbul' un keyif ehli zurefası tütünü kahveye pek çabuk uydurdu. Kahve gibi, ona da birden mübtela oldular. Kahvehaneler tütün dumanından oturulamayacak bir hale geldi. Hatta sokaklarda bile çubuklarını tüttürenler vardı. 

     Buna rağmen, İstanbul' da tütün düşmanları çoğaldı. Tütünün aleyhinde bulunanların değerlendirmesi şu idi: "Tütün muzırdır. Sakalı ve sarığı kokutur. Evlerde yangın çıkarır. Sabahları dimağda kötü bir koku uyandırır. İnsana işini gücünü bıraktırır." İstanbul' da müthiş bir yangının zuhuru tütün aleyhtarlarına hak verdirdi. Bu yangın 1637' de Cibali kapısından çıktı. Zeyrek yokuşu, Vefa, Fatih, Songülen kamilen yandı. Fatih Camisi' nin minare külahları bile tutuştu. Camilerde tütün aleyhinde vaazlar başladı.

     Herşeye rağmen kahvehaneler sadece tütün içilen yerler olarak anılmamalı. Bazı kahvehanelere eğitici - öğretici özelliklerinden dolayı mekteb-i irfan dendiği olurdu. Bazı halk kahvehanelerinde Oğuzname, Hemzaname, Battal Gazi, Nasreddin Hoca, Aşık Kerem, Aşık Garip, Leyla ile Mecnun, Keloğlan, Köroğlu gibi kitaplar okunur anlatılırdı.

Yorumlar