Osmanlı' da İstihbarat


     Osmanlı istihbarat hizmetleri derken günümüz anlamında belirli bir merkezden idare edilen faaliyetler akla gelmemelidir. Dışarıdaki faaliyetler daha çok Bizans İmparatorluğu, Macaristan, Papalık ve Venedik' e yönelik olarak organize edilmiştir. Hristiyan dünyasıyla ilgili olarak daha ziyade Yahudilerden faydalanılırdı. Genellikle İtalya ve Avustruya' da faaliyet gösteren casuslara "martalos" denilirdi. İtalya' da görevlendirilen martalosların sadece Yahudilerden olmasına büyük özen gösterilir, böylece Yahudilerin Hristiyanlığa karşı Musevilik gayretinden istifade edilirdi. Özel eğitimden geçirilen martaloslar ise çoğunlukla Macaristan ve Avusturya taraflarında görevlendirilirlerdi. Fatih devrinde Macaristan' a yapılan akınlar sırasında görünüşte Hristiyan, gerçekte ise Müslüman olan kırk martalosun kullanıldığı bilinmektedir.

     Osmanlı padişahları içerisinde ülke dışı istihbarat hizmetlerine en fazla önem veren hükümdarlardan biri Yavuz Sultan Selim idi. Uzun süre ortaya çıkmadan casusluk yapanlarda vardı. Buna dair en çarpıcı örnek, Kaptan-ı Derya Küçük Ali Paşa' nın adamlarından Sicilyalı Mehmed Ağa' nın, Titus Moldariensis Clericus adıyla kırk yıla yakın Fransa Kralı' nın sarayında görev yapmayı başarabilmesidir. Yükseliş döneminde Osmanlılar kendi ülkelerine kırgın olan Batılılardan da faydalanmaktaydılar. Fatih devrinde saraya davet edilen İtalyan sanatçılar ülkeleri hakkında önemli bilgiler vermişlerdi. Bununla birlikte bu maksatla gelenlerin bir kısmının ikili oynadıkları ve doğrudan kendi ülkelerinin çıkarlarını Osmanlı sarayında korumaya çalıştıkları da yer yer rastlanan bir durumdu. Gerçekten hemen tamamı yabancı olan saray hekimleri, batılılar için her zaman kullanılan ideal muhbirler olmuşlardır. Fatih' in şüpheli ölümüne adı karışan Yakup Paşa' dan, Lord Byron' un hekimi olup daha sonra Osmanlı Sarayı' na yerleşen İngiliz Millingen' e ve casuslara dair bir kitap yazan Mavroyani Paşa' ya kadar saray hekimleri genellikle Osmanlılar aleyhine casusluk yapmışlardır. 

     XIX. yy. ortalarında İngiltere' nin İstanbul büyük elçisi olan Stratford Conning' in Mustafa Reşit Paşa' ya telkiniyle modern bir istihbarat teşkilatı kuruldu. Ancak tuhaf bir şekilde başına Civins Efendi denilen biri getirildi. Bu yüzden teşkilattan beklenen fayda sağlanmamış, önce kapatılmış sonra 1863' de tekrar açılmıştır. 

     İstihbaratın ikinci adımı da düşmana bilgi sızdırmamak olduğundan başarılarda bu tarz hareketinde çok büyük önemi vardı. Hatta bu yüzden padişahlar çok önemli kararlarını ancak çok yakın çevrelerindeki sınırlı sayıdaki kimselere anlatırlardı. Fatih' in, "ne yapacağımı sakalımdaki bir tel dahi bilse onu koparır ateşe atarım" şeklindeki sözleri bu konudaki ketumiyeti gösterir. Yine önemli toplantılarda hizmet yapan kimselerin sağır ve dilsizlerden seçilmesi, toplantıların havuzlu salonlarda yapılarak, dışarıdan dinlemeye karşı tedbirler alınması, düşmana kasıtlı olarak yanlış bilgi sızdırılması gibi tedbirler sayılabilir.

     Devletin gücünü yitirmeye başladığı dönemlerde yabancı ülke casusları adeta Osmanlı memleketlerinde cirit atmaktaydılar. Bir taraftan Osmanlı Devletin' de kurulan devamlı elçilikler ve konsolosluklar bu konuda çok faal idiler. Herbir elçilik istihbarat yuvasıydı. XVIII. yy.' dan itibaren Osmanlı ordusunun muhtelif birimlerini ıslah için getirilen Baron de Tott, Helmut Von Moltke gibileri hatıratlarında istihbaratçılıklarını açıkça belirtirler. Yine bu tarihlerde, Sarayda ve divanda tercüman olarak çalışanlar, Batılı devletlerin en önemli istihbarat kaynaklarından idiler. 

Yorumlar