Osmanlı Devleti' nde Akıl Hastalıklarının Tedavisi


     Ortaçağ Avrupalısına göre akıl hastası şeytan tarafından ruhu kabz edilmiş, ancak cismen insan olan bir varlıktı. Osmanlı' ya göre ise sadece meczub idi. Meczub' un yanında: mecnun, şeyda, divane denir, deli demekten kaçınılırdı. Son asırda yetişen en büyük psikiyatlardan Dr. Kraft Ebing, şunları yazar: " Hristiyanlık, akıl hastalarına alaka göstermiyor ve onları şeytan tarafından kabz edilmiş mahluklar şeklinde telakki ediyordu. Akıl hastalarını tedavi etmeyi Avrupa Türklerden öğrendi. Türkler bizden hayli önce, akıl hastalarını muhafazaya mahsus hastaneler yaptılar. " Jean Vinchon' a göre; " Delilik diye bir hastalığın mevcut olduğu, XVI: asırda Avrupa' da meçhuldü. " Esquirol isimli Fransız ise: " 1881' de Fransa' da akıl hastaları, hayvanlardan ve canilerden daha kötü muamele görürdü " demişti. 

     Osmanlı Devleti, diğer hastaneler gibi akıl hastaları için hususi daruşşifa kurma geleneğini, varisi bulunduğu Selçuklulardan aldı. Bunların en ünlüleri, XV. asır sonlarında İkinci  Beyazıd' ın yaptırdığı Edirne Darüşşifası ve XVI. asır başlarında Hürrem Sultan' ın Mimar Sinan' a yaptırdığı Haseki Darüşşifası idi. Kadın ve erkek hastalar için ayrı bölümler inşa edilmişti. Tedavide ilaç, istirahat, gıda çeşidi yanında çiçek çeşitleri ve musiki ile iyileştirme, başlıca metodlar arasında idi. Musiki ile tedavi, çeşitli çiçeklerin ayrı koku, renk ve şekilleriyle tedavi metodu gibi, Osmanlı tıbbına şeref verdi.

     Müzikle tedavi Türk hekimlerin icadı değildi. Fakat bu tedavi tarzı Türk tabipleri elinde gelişmeye başladı. İstanbul' da Fatih, Edirne' de Bayezid bimaristanlarında müzikle psikoterapi uygulanıyordu. Hastaların müziğin ahengi karşısında dinledikleri, ıstıraplarını unutarak musiki nağmeleri sayesinde tedavi edildikleri görülmüştür. Türk hekimler, nabız hareketlerinin birçok hastalıklarda vücud ısısı ve sair etkileri ile muhtelif oynaklılar göstermesinden bazı anlamlar çıkarmışlardı. İnsan nabzının musikinin oynak makam ve usulü ile ilgisi bulunduğu, hekimler ve deneyimli bilginlerce biliniyordu ki bu sayede nabız hareketlerinin bir makama ve bir nağmeye uygun olduğu düşünülüyordu. İşte nabzın düşmesi, yükselmesi, genişliği gibi oynak hallerinin herbirine birer musiki makamı uygulanmış ve musiki tedavisi bu suretle başmaıştı. Makamlar hastalıklara göre ayrılmıştı.

     Rast: Feke, Irak: Ateşli yaradılışlı olanlara,

     İsfehan: Zihin açıklığı, zekayı geliştirmeye, düşünce ve gönül bağlarının yenilenmesi arzu olunan hastalıklar,

     Rehavi: Baş ağrısı ve hafakanı olanlara uygundu.

Yorumlar