Osmanlı Ticareti ve Ticaret Merkezleri


     İstanbul, İzmir, Selanik, Avlanya, Payas, Trablus, Sayda, İskenderiye ve Basra, ülkenin yoğun ticaret iskeleleriydi. İmparatorluğun Avrupa yakasında; Edirne, Gümülcine, Filibe, Sofya, Üsküp, Manastır, Yanya, Belgrat ve Budin, Asya Kıtası' nda ise Bursa, Ankara, Konya, Diyarbakır, Mardin, Halep, Şam, Kahire, Bağdat, Musul en büyük ve en hareketli ticaret merkezleriydi.

     İddiaların aksine olarak Osmanlı bütçesine ganimetten gelen gelir, memleketin muntazam gelir kaynaklarından elde edilen meblağ yanında ufacık bir parça teşkil etmektedir. 1512 yılında yalnız Bursa, ipek ticaretinden alınan ve merkezi hazineye intihal eden gelir 43 bin Duka altını, 1562' de Şam' a getirilen baharattan alınan gümrük vergisi 110 bin duka idi. 1575 yılında Kefe' nin yalnız gümrük geliri 45 bin altın dukayı bulmuştu. Birçok Avrupa prens ve prenseslerinin ve Rus İmparatorlarının en kıymetli elbiselerinin Deli Petro zamanına kadar Türkiye' den getirildiği tarihen sabittir. Daha sonraki yüzyıllarda kendi sanayilerini kurmak ya da geliştirmek isteyen bazı Avrupa ülkeleri, Türk dokuma teknolojisinin ve kalite yüksekliğinin sırrını öğrenmek için Türkiye' ye özel ajanlar bile göndermişlerdi. Bez dokumacılığı birçok ilde gelişmiş olmasına rağmen, lider şehir Trabzon' du. Kullandığı eşyanın Türk malı olmasına büyük önem veren Sultan Abdülaziz, öldüğünde sırtında Trabzon bezinden yapılmış bir gömlek vardı.

     İsveç' ten, hatta ipekçiliğin asıl vatanı olan Çin' den bile elçiler gelerek kendi ülkelerinin sarayları için Bursa kumaşları alırlardı. Kızlarını evlendiren İran Şahları, gelin için Bursa kumaşlarını seçerlerdi. 1568' de Leh Kralı, Yanko adında mutemedini Bursa' ya göndererek 4 bin florilik kumaş almıştı. Fransızlar, İzmir' den pamuklu dokuma, Ankara sofu, pamuk ipliği, yapağı, halı, pike örtü, sabun ve mazı alıyorlardı. Türk tezgahlarında dokunan kumaşlar, Çin' den, İran' dan, Lehistan' dan siparişler alıyordu. A.J.B. Wace, Türk kumaşlarının İtalya ve Avrupa' da rağbette olduğunu yazmaktadır ve Türk kumaşında yapılan papaz elbiselerinin zamanımıza kadar muhafaza edildiğini belirtmektedir.

     Dericiliğin ve dokuma sanayisinin geliştiği bir ülkede boyacılığın ileri teknik düzeyde olması tabidir. Avrupa sarayları bile kumaşlarını boyatmak için Türkiye' ye baş vuruyorlardı. Kesinlikle biliyoruz ki, Osmanlıların Selçuklulardan tevarüs ettikleri ve geliştirdikleri anlaşılan bu emsalsiz kumaş ve deri boyacılığı hiç olmazsa üçüncü Murad devri sonlarına kadar dünyadaki ününü korumuştur. Özellikle Türk kırmızı boyası ünlüydü. Hiçbir Avrupa boyahanesi orijinal Türk kırmızısının rengini veremiyordu. Bu boya öylesine ün yapmış, keşfi öylesine imkansız sayılmıştı ki, XVII. asırda bile Yavernier, Diyarbakır' da imal edilen kırmızı merokenin renginin Dicle nehrinin suyundan ileri geldiğini yazmıştı. Yine Bursa, kumaş sanayisinde olduğu gibi, boya sanayisinde de imparatorluğun en önemli merkezi idi. Yeni ve eski sarayların, padişah otağlarının bütün keçelerinin Bursa' da boyandığını biliyoruz. 

     Bileşimi hala bilinmeyen Türk kırmızı boyası, Fallmayer gibi bir çok araştırmacının konusu olmuştur. 1876' da Tecdor Chateon, Türk kırmızısı tarihine ait bir eser yazmıştı. Bursa şer'i mahkeme sicillerinden görmekteyiz ki, her cins boyanın ayrı bir uzmanı vardır. Boyanacak eşyanın cinsine göre boyalar değişiyordu. İpek ibrişim ve ipekten mamul süslü kumaşlara, bez, keten, aba ve keçenin boyandığı atölyeler ayrı ayrı idi. 1765' de bizzat Fransız Hükümeti Osmanlı Hükümeti' ne müracaat ederk Türk boya sanayisinde kullanılan temel hammaddeyi sormuştur. Bursa şer'i sicillerinden anlaşıldığına göre, 1461 yılına kadar boyacılıkta meşgul olanların tümü de Türk' tür.

Yorumlar