Homeros' tan Köroğlu' na



     Anadolu her bakımdan Yunanistan' dan daha ileri bir uygarlığa sahipken ve yüksek Anadolu uygarlığı en az MÖ 3000' lerden itibaren Yunanistan' ı derinden etkilemişken, Batı' nın ısrarla tüm uygarlık değerlerini Yunan' a mal etmesi, "emperyalist kültür politikası" ndan başka bir şey değildir. Bu emperyalist kültür politikası, Anadolulu ozan Homeros' y da Yunanlı yapıp Batı' ya bağlamıştır.

     Homeros' un özbe öz Anadolulu bir ozan olduğunu anlamak için derin tarih bilgisine de ihtiyaç yoktur. Bunu anlamak için Homeros' un yapıtlarına şöyle bir göz atmak yeterlidir. Bu topraklarda yaşayan biri, sadece genel kültürüyle bile bu eserleri yaratan adamın bu toprakların havasını soluduğunu anlayacaktır. Homeros' un eserlerine sinmiş olan kültürel tatlar binlerce yıl sonra bugün de bu topraklarda yaşamaktadır. 

     Homeros bir ozandır. Elinde sazı ilden ile dolaşan, halk sohbetlerine katılan, türküleşen şiirler okuyan, bugün de Anadolu' da rastladığımız türden bildiğimiz bir halk ozanıdır. Onun şiirleri dilden dile dolaşıp anonimleşmiştir, ünlü uzak diyarlara yayılmıştır. Onunla ilgili efsaneler anlatılır olmuştur gizliden gizliye; gözlerinin görmediği söylemiştir; tıpkı Köroğlu ve Aşık Veysel misali...

     "Homeros sonradan Yunanistan' a göçmüş bir Anadolu çocuğudur. Onun olduğu ileri sürülen eserlerin içeriği, konusu Anadolu insanın elinden çıkmıştır. Tarih bu Homeros' un iki gözünün de görmez olduğunu, ilden ile gezip türküleşen şiirler okuduğun, çevresinde dolaşan insanlara türkülerle olayları anlattığını yazar durur..."

     "Haberci de geldi, değerli ozan vardı yanında,
     Mousa çok severdi bu ozanı,
     Ona hep iyi şey vermişti, hem kötü şey,
     Gözlerinden yoksun etmişti onu,
     Ama tatlı ezgiyi bağışlamıştı ona,
     Pontonoos bir koltuk uzatı, altın çivili,
     Dayadı koltuğa halkın ortasında koca bir direğe,
     Astı ince ve keskin sazını,
     Tam başının üstünde bir çengele..."

     Şimdi Homeros' u Hellenleştirip ona sahip çıkan Avrupa' ya sormak gerekir: Yunanistan' ın ya da Avrupa' nın neresinde Odessa' da yukarıdaki dizelerde anlatılan "ozan geleneği" vardır? Biraz genel kültürü olan ve biraz kendini tanıyan Avrupalılar bu dizlerde anlatılanların Batı kültürüne ait öğeler olmadığını kolayca anlayacaktır. "Saz", "türkü" ve "ozan"; bunlar Batı kültürünün ne geçmişinde ne de bugününde olmayan "alaturka" kültür değerleridir. Doğrusu yüzyıllardır Batı' nın kendine yabancı olan bu değerlere sahip çıkması, bizimse bu değerlerin anlatıcısı Homeros' u fark etmememiz, ya da "Bırakın o Yunanı" diyerek, ona sahip çıkmamamız çok gülünçtür doğrusu. Homeros' un yukarıdaki dizelerinde anlatılanlar, bugün Anadolu' da yaşayan bizlere, Türklere hiç de yabancı gelmemektedir. Bizde herkes, "saz", "söz" ve "ozan" ın ne anlama geldiğini bilir ve bu kültür değerlerinin bu toprakların ürünü olduğunun farkındadır ve hemen özdeşlik de kurulabilir; Köroğlu' yu, Aşık Veysel' i hatırlar. Tıpkı Homeros gibi onların da ellerinde saz, ilden ile dolaşıp bir tabure üzerinde çevrelerinde toplanan halka türküler söylediklerini bilir bu toprağın insanı.

     Homeros' un binlerce yıl önce Anadolu' da türküleşen şiirleriyle dile getirdiği olaylar bugün Anadolu halk ozanlarınca da değişik ölçülerde çalgılarla söylenip anlatılmaktadır. Homeros' un Odessa' sının dizelerinde saz arkadaşlığından da bahsedilmektedir ki bugün Anadolu' da ozanların saz arkadaşlığı ve atışmaları devam etmektedir. Bu benzerlik, Homeros' tan bugüne süzülüp gelen kültür sürekliliğinin en açık kanıtlarından biridir.

     Anadolu' da ilden ile dolaşarak çevresinde toplananlara saz eşliğinde şiir formunda türküler söyleyen Homeros, eserlerinde Demodokos adlı şaire de şiirler söyletirdi:

     "Susturun Demodokos ince sesli sazını,
     Hepimiz hoşlanmış değiliz bu ezgilerden,
     Durmadı hıçkıra hıçkıra ağlaması bu konuğumuzun,
     Şölene oturalı, ozan ezgiye bağlayalı,
     Dağlamada yüreğini besbelli büyük bir acı."

     Homeros' un bu dizelerinde çalgıyla şiir okuyan Demodokos, günümüzün halk ozanlarının atasıdır. Bu dizelerde göze batan en ilginç ayrıntı, dökülen acıklı ezgilerin insanları duygulandırması ve ağlatmasıdır. Bu sahne de tanıdıktır: "Anadolu' da halk ozanlarının çalgı çalıp içli içli söylediği türküler eskiçağda olduğu gibi birer ezgi niteliğindedir. Halk ozanı köy kahvesine,dernek yerine gelir, sazını çengele asar, konuşmalar, söyleşmeler başlar, sonra sazını çengelden indirip içli içli okur ezgisini, söyler türküsünü, Anadolu' nun kimi yerlerinde çalgı çalınır, oyunlar oynanır. Bunun ne denli eski bir gelenek olduğunu Homeros' tan öğreniyoruz:

     "Haberci de geldi, verdi sazı Demodokos'a,
     Ozan sazını alıp geçti ortaya,
     Horada usta gencecik delikanlılar dizildiler çevresine,
     Başladılar tanrısal toprağa ayaklarıyla vurmaya,"

         (Odessa, 8/261-264)

     Homeros' un bu dizelerinde anlattıkları da çok tanıdıktır. Demodokos' un sazı alıp halkın ortasına geçmesi, çevreye gencecik delikanlıların sıralanmaları ve sonra Demodokos' un ezgileri eşliğinde ayaklarını yere vurarak oynamaları. Bu sahnenin benzerini hatta aynısını bugün Anadolu köylerinde sıkça tekrarlanmaktadır. "Günümüzde de kemençe, davul, kaval ve saz alınıp oyun oynanmaz mı Anadolu köylerinde topluca? Bir Anadolu insanı olan Hemeros' un bunları söylemesi, ya da başkasından aktarıp anlatması, bir uygarlık gerçeğini, bir sanat olayını dile getiriyor."

     Homeros' un yapıtlarındaki şiirlerin halk ağzından derlendiği inancı yaygındır. Çünkü Anadolu' da bu gelenek yaygındı. Anadolu insanı binlerce yıl içinde Homeros' un anlattıklarını kendince değiştirdi, yeniden biçimlendirdi. Antikçağ' da Homeros tercüman olmuştu Anadolu insanının duygularına, sonraları ise Yunus Emre, Karacaoğlan aldı Homeros' un yerini.

     Anadolu ozan geleneğinin en belirgin özelliklerinden biri "ozanın" hep "halkın" ve "ezilenin" yanında olmasaydı. Ozan, baskı gören, horgörülen, ezilen insanın susturulan sesiydi. Aynı zamanda mertti, kahraman ve korkusuzdu.

     Homeros' un bu dizelerinde at, kargı, kılıç, kalkan, tolga, zırh sözcükleri geçmektedir. Dizelerin ana teması ise "kahramanlıktır". Homeros' un destanlarında en çok geçen kavramlardır bunlar. Tüm destanlarda da böyledir.

     Bu kültürel devamlılığın gerçekleştiği yer Anadolu olduğuna göre ve bugün bu topraklarda yaşayan biz Türkler olduğumuza göre, ilkçağlardan süzülüp gelen "antik kültürü" ve o kültürün en önemli aktarıcısı Homeros' u sahiplenmekte öncelikle bizim hakkımız olsa gerekir.

     Homeros Yunanlı değildi; onun asıl yurdu Ege' nin öte tarafındaki bereketli Anadolu topraklarıydı. Yarattığı İlyada ve Odessa Destanı da zannedildiği gibi Yunan kültüründen değil, Anadolu ve Doğu kökenli kültürlerden beslenmiş ve sonradan Yunanistan' a geçmişti. Bunu, antik kaynaklarda bizzat Yunanlılar ifade ediyordu. Batılı tarihçiler ise bu duruma şaşıp kalıyordu! Örneğin, Yunanlıların destanlarını başka toplumlardan aldıklarını söylemelerine şaşıran J. Bury: "Kendilerinden başka her ulusu barbar diye alaya alacak derecede Helenlikleriyle övünen Yunanlıların, atalarının ve mitlerinin başka ülkelerden gelmiş olduklarını ileri sürmeleri çok gariptir..." demekten kendini alamıyordu.

     Batı, skolastik felsefenin karanlığından kurtulmak için adeta bin dereden su getirip yapay bağlantılar kurarak Homeros' a sahip çıkarken, gençleri Homeros' un İlyada ve Odessa' sı ile beslerken; binlerce yıldır Homeros' un topraklarında yaşayan biz Türkler, "Yunanlı" diyerek onu küçümsedik, ürünlerini görmezlikten geldik. Oysa ki, Homeros' un izleri tarihin derinliklerinden süzülüp bugüne kadar gelmiş, inançlarımıza, hayatımıza, kültürümüze işlemiştir.

     Anadolu' da Homeros' la başlayan ozan geleneği binlerce yıl sonra bugün de yine Anadolu' da varlığını korumaktadır. Homeros' un eserlerindeki, "insanı" merkeze yerleştiren, onun da merkezine, kalbine "sevgiye" koyan ve sevgiyle yoğurduğu insanı tanrılarla yan yana, omuz omuza getiren anlayış da bugün Anadolu' da yaşamaktadır. Tek fark, Homeros' un çok tanrılarının yerinde şimdi Tek Tanrı' nın olmasıdır.

     Homeros' un İlyada da anlattığı destansı Truva Savaşı' nı destansı bir aşkla süslemişti:

     Helene' yla Paris' in aşkı!

     Bu öyle büyük bir aşktır ki, uğruna dünyanın ilk uygarlıklar arası savaşı çıkmıştı. Bu savaşta sadece ölümlüler değil, ölümsüz tanrılar bile taraf olmuştu. Batı uzun yıllar boyunca bir aşk uğruna nasıl böyle büyük bir savaşın çıkmış olabileceğine anlam vermek için uğraştı. Batı' nın, bu büyük aşkı anlamlandıramaması doğaldı; çünkü ölümüne aşklar Doğu' ya hastı.

     Batı, bir zamanlar Paris ile Helena' nın aşkına yabancıydı, ama bu büyük aşk Doğu için çok tanıdıktı:

     Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Tahir ile Zühre, Leyla ile Mecnun, Yusuf ile Züleyha Doğu' nun çok iyi bildiği ölümsüz aşk destanlarının gözü yaşlı kahramanlarıydı. Onlar da aşk acısıyla yanıp kavrulmuşlar ama kavuşamamışlardı, tıpkı Paris ile Helena' nın aşkı gibi onların aşkı da hüzünlü bitmişti.

     Homeros' tan Mevlana' ya uzanan bir " uygarlık köprüsünün " varlığını farketmek ve bu toprakların güzelliklerine sahip çıkmalı ve çıkıp korkmadan "Homeros, uygarlığımızın bir parçasıdır." demeliyiz.

Yorumlar