Homeros ve Türkler




     Tarih biliminin en önemli özelliklerinden biri neden - sonuç ilişkileri kurarak olayları ve olguları birbirine bağlamaktır. Tarihçi belgelere dayanarak, diyalektik bir yaklaşımla, mantıksal çıkarımlar yaparak, adeta uygun halkaları uç uca ekler ve bir "olay" ya da "olgu" zinciri oluşturur. Bu "zincir" doğru tarihsel halkalarla tamamlanacak olursa tarih aydınlanır. Biz de Homeros hakkındaki gerçeklere ulaşmak için bu yöntemi kullanacağız. Elimizdeki iki halkayı; (Homeros'un Sümerlerden ve Hititlerden etkilendiği) uçuca ekledikten sonra şimdi de bunlara üçüncü bir halka eklemeye çalışacağız ve Homeros'un başka hangi kültürlerden etkilendiğini bulmaya çalışacağız; doğru halkayı bulduğumuzda, Truva'nın köklerinin nereye uzandığını da anlamış olacağız.


     Üçüncü halkayı Orta Asya'da arayacağız. 


     Homeros'un İlyada Odessa destanlarıyla Orta Asya kökenli destanları karşılaştıran Nurihan Fattah çok şaşırtıcı sonuçlara ulaşmıştır. Fattah'ın bulguları, Homeros'un bir şekilde Oğuz Türklerine ait destanlardan etkilendiğini göstermektedir. 


     Odessa'da Thessalia'nin efsanevi kralı Salmoneus ve bazı yakınlarından bahsedilir. (Odessa, XI, 235-237). Salmoneus'un kızı Tyro (Tiro), Aiolos'un oğlu Kretheaus'la evlenmişti. Deniz Tanrısı Poseidon'dan Pelias'ı doğurmuştu. Pelias ise Truva Savaşı'nda Akaların yanında yer alan Nestor'un babasıydı (Odessa, XI, 258-259). İşte Odessa Destanı'ndaki bu "Salmoneus" adı, şekil itibariyle Orta Asya'da Tatarlar'da karşımıza çıkmaktadır. Tatarlar bu adı biraz değişmiş biçimde, "Sarmanayev" olarak kullanmaktadırlar. Ayrıca Tatarlarda Homeros'taki 'os' gibi sonunda 'neus' takısı olmayan "Selman" şahıs adı da kullanılmaktadır. "Selman" ya da "Salman" adı bugün Türkiye'de de kullanılmaktadır. 


     Odessa'da Salmoneus'un kızı olan Tyro (Tiro), yine Tatarcadaki "tire"ye oldukça benzemektedir.


     Kretheus ise, Tatarcadaki "Garifi"ye; Aison (Eson) da "Esen" e benzemektedir.


     Odessa'da adı geçen kötü kalpli kral Ekhetos (Ehet) ise şekil bakımından Tatarlardaki "Ehet"i çağrıştırmaktadır. 


     Odessa' da güçsüz ve ayyaş ihtiyar Arnaios'un lakabı "İr" di: 


     " ... ama İros diye çağırırdı onu bütün delikanlılar, gönderdiği yere haberci İris gibi koşardı da ondan."  ( Odessa, XVIII, 6, 7). Bu ad, Tatarcada da vardır. Odessa'da Haberci Tanrı Hermes'in lakabı Ermioneda ya da İrida'dır. Tatarca 'İr mi', "Benim irim" demektir. "İr" Tatarca okuyuşa göre "Tanrı habercisi kadın" anlamına gelir. Odessa da Haberci Tanrı'ya İr'le başlayan bir lakabın verilmesi bu bakımdan anlamlıdır. 


     Homeros'un Odessa'sında geçen "Helike", Tatarcada "Gölekey" biçiminine dönüşmüştür. Anlamı, "Atlı Tanrı" demektir.


     Nurihan Fattah, Homeros'un ikinici destanı Odessa'nın, Orta Asya Kıpça~ ve Oğuz halklarının çok iyi bildikleri Alparnış Destanı'na benzediğini ileri sürmüştür. Fattah, Alpamış'ın en geniş türü olan Özbek-Kongrat versiyonunu ve Kazan Tatarlarında görülen hikaye türündeki nesir pasajlarını, Homeros'un Odessa'sı ile karşılaştırmış ve şaşırtıcı benzerlikler tespit etmiştir. 


     V.M. Jirmunsky, Alpamış-Odessa benzerliğini şöyle ifade etmiştir: " .... Odessa ile Alpamış'ın özellikle Kongrat versiyonu arasındaki yakınlık o kadar dikkat çekicidir ki, motiflerin birbiriyle örtüşmesinin basit bir tesadüf olduğunu söylemek oldukça zor görünüyor. Alpamış ve Odessa, eski bir masal konusunun ana hatlarıyla 'doğu' varyantı görünümünde ... (dir)" 


     Alpamış'ın Özbek-Kongrat versiyonu, Homeros'un Odessa' sı ile kıyaslandığında ortaya çıkan belli başlı benzerlikler şunlardır: 


     1. Alpamış Destanı'nda Kongrat ilinde halka önderlik eden Bayböri ve Baysan adlı iki kardeşten Bayböri'nin ömrünün sonlarında bir oğlu ve bir kızı dünyaya gelir. Baysarı'nın ise sadece bir kızı olur. Bayböri'nin oğluna Hakim (Alpamış), kızına Kalgırgaç-ayem; Baysarı'nın kızına ise Barçin-ay adı verilir. Bir gün iki kardeş kavga eder, Baysarı kendi halkını ve sürülerini alıp Kongrat ilinden göç edip, Kalmık iline yerleşir. 


     Bayböri'nin oğlu Alpamış ile Baysarı'nın kızı Barçin-ay nişanlanırlar .. Alpamış ergenlik çağına geldiğinde nişanlısını aramaya gider; fakat evleneceği kızı ararken yolda başına çeşıtlı olaylar ve felaketler gelir, bir ara yedi yıl esir olarak kalır; ama sonunda bütün zorluklardan kurtulmayı başarır. Odesse' da ise Truva Savaşı sona erdikten sonra Odysseus evine doğru yola çıkar, onunda başına tıpkı Alpamış' ın başına gelenler türünden "kötü olaylar" gelir; fakat o da tıpkı Alpamış gibi tüm güçlükleri yener ve evine çok sevgili eşi Penelopeia' ya kavuşur. 


     2. Alpamış "ok" ve "yay" kullanır. Fakat onun yayının çapı Odysseus' un yayından daha geniştir. Alpamış daha 7 yaşındayken dedesine ait yayı germeyi öğrenmiş ve ilk okunu atmak için bir dağ tepesine tırmanmıştır.


     Odysseus'un da bir yayı vardır ama bu yay onun dedesine ait değildir.Yay evde, yani İthake'deki uzak bir bodrumda durmaktadır. Bu yay Odysseus'a hediye olarak verilmiştir. Yayın her iki kahramana hediye olarak verilmesi, Odysseus ve Alpamış'ın benzer özelliklerinden biridir. Ayrıca Odysseus da yayı Alpamış gibi çok ustaca kullanır.


     Nurihan Fattah, Alpamış'la Odysseus arasındaki "benzerlikleri" sıralaraken "farklara" da değinmiştir. Ortak kaynağa sahip oldukları iddia edilen iki destan arasında bölgesel farklılıkların olması son derece doğal karşılanmalıdır; çünkü binlerce yıl içinde dilden dile dolaşan, üstelik farklı coğrafyalarda yaşayan farklı insanların kafasında yeniden şekillenen bir destandaki farklılıklar, bazen benzerliklerden daha fazla ola bilir. İnsanların bir zamanlar Orta Asya' da dilden dile dolaşan bir destana bakışı ve zaman içinde o destana yükledikleri anlam ile, başka bir zamanda Küçük Asyada'ki insanların aynı destana bakışı ve o destana yükledikleri anlam tabiki her bakımdan aynı olmayacaktır. 


     Homeros'un Odessa'sının 9.şarkısında anlatılanlar da Tatar masalı "Şüreli" (Şürali) de anlatılanlara benzemektedir. "Odessa" ile "Ş ureli" arasında N urihan Fa ttah 'ın belirlediği benzerlikler şunlardır:


     Odessa'da, destanın başkahramanı Odysseus'un geri dönüş yolculuğunda tepegözlerin adasına düşmesi hikaye edilir. Sahile yakın bir mağarada tek gözlü, güçlü bir dev Polyphemos yaşamaktadır. Gündüzleri koyun gütmekte, akşamları onlar~ sürüp mağaraya getirmektedir. Polyphemos'un mağarada olmadığı bir sırada Odysseus ve arkadaşları mağaraya girerler. Akşam karanlığı çökünce tepegöz koyun ve keçilerini sürerek mağaraya gelir. Karşısında yabancı insanlar görünce, onlara kim olduklarını ve nereden geldiklerini sorar, arkasından da fazlaca düşünmeden içlerinden ikisini yakalayıp aç midesine indirir. Sabahleyin de koyun ve keçilerini otlatmaya götürmeden önce iki Akalıyı daha yer ve mağara girişini dışardan büyük bir kaya ile kapatarak sürüyü meraya doğru sürer. 


     Truva savaşlarının kahramanları· bu zor durum karşısında karkuya kapılırlar. Sadece Odysseus soğukkanlılığını korur. Tepegözün mandıralardan birine dayadığı uzun sopayı alarak uç kısmını sivriltip gübrenin içine diker. Akşam mağarasına dönen tepegöz, iki Akalıyı daha midesine indirir. Bu sırada Odysseus, tepegöze yaklaşıp onunla konuşur, ona şarap sunar, tepegoz şarabı içer ve Odysseus'la konuşur:


     " ... daha ver ne olur, hem adını söyle çabuk. Seni sevindirecek bir konukluk armağanı veririm sana. "

(Odessa, IX, 355-356). 

     Odysseus, tepegöze şöyle yanıt verir: 


     "Peki, diyeyim sana tepegöz,· bana verilen adı, ama sen de tut sözünü, ver bana armağanı, Benim adım Kimse, beni böyle çağırır anam, Babam ve bütün arkadaşlarım" 


     (Odessa, IX, 364-367). 


     Tepegöz, şarabın etkisiyle hemen uykuya dalar. Bunu fırsat bilen Odysseus ve diğer arkadaşları bir köşede gübrenin içinde dikili duran kazığı alarak sivri tarafını ateşe tutup iyice kızdırdıktan sonra yavaşça koca kazığın sivri ucunu devin tek gözüne sokarlar. Peki ya sonra? Odysseus'dan dinleyelim sonrasını: 


     "Vahşice bir çığlık attı insan yiyen, mağara titredi onun çığlığından" ( Odessa, I, 3 9 5). 


     "Duydular sesini ve koşup geldiler dört bir yandan, dikilip, mağaranın çevresine, sordular başına geleni,


     'Ne oldu sana böyle Polyphemos, ne bağırırsın acı acı, mübarek gecenin ortasında böyle, uykusuz korsun bizi, ölümsüzlerden biri sürünü mü kaçırdı ne?'

     Yoksa seni biri mi tepeliyor, düzenle ya da zorla?

     Güçlü Polyphemos karşılık verdi mağaranın içinden:

     'Beni kimse tepeliyor, dostlar zorla değil, düzenle'.

     Onlar da kanatlı sözlerle karşılık verdiler ona:

     'Sana karşı kimse zor kullanmaz ve yalnızsan,

     Büyük Zeus'tan çaresiz bir dert gelmiş olacak başına, ama baban Poseidon'a yalvar yakar sen gene.'

     Böyle dediler ve gittiler "

     ( Odessa, IX, 401-413 ).

     Tatar masılı Şüreli'de anlatılanlar da Odessa'da anlatılanlara benzemektedir.

     Şüreli'de ormana giden köylü bir yiğidin hikayesi anlatılır. Delikanlı odun keserken Şüreli denilen orman devi çıkar birden bire karşısına. Şüreli, delikanlıyla konuşmaya başlar ve ona oyun oynamayı teklif eder. Yiğit ona şu karşılığı verir:

     "Gel önce şu kütüğü kaldırıp arabanın üzerine koyalım. "

     Şüreli, teklifi kabul eder ve kütüğün diğer ucuna geçer. Ama kütüğün içinde çivi kakılı bir yarık vardır. Delikanlı baltasıyla vurunca çivi fırlar gider ve Şürali'nin eli yarığın içine sıkışır. Can acısıyla bağıran dev çığlıklarıyla ormanı inletir. Bu arada delikanlı devi orada bırakıp gitmek için hazırlanmaya başlar. Şüreli ise delikanlıya yalvarır.

     "Bari adını söyler misin?"

     Delikanlı adınının Bıltır (geçen sene) olduğunu söyler. Devin feryat ve çığlıklarını duyan diğer arkadaşaları ona yardım etmek için koşup gelirler ve sorarlar:

     "Elini kim sıkıştırdı böyle?"

     Şürali yanıt verir:

     "Bıltır''

     Arkadaşları hiç düşünmeden karşılık verirler:

     "Madem ki elini Bıltır sıkıştırdı neden bıyıl (buyıl) bağırıyorsun?"

     Tatar Masalı Şüreli ile Homeros'un Odessa'sındaki "dev ortak teması" farklı olaylarda rol almışlardır. Odessa'da "Dev Polyphemos" yanlışlıkla mağaralarına giren Odesseus'la konuşurken, Şüreli'de ise "Dev Şüreli", ormanda odun kesen delikanlıyla konuşur. Burada dikkat edilmesi gereken nokta; her iki devin de destan kahramanlarıyla konuşmasıdır. Her iki destanda da devler destan kahramanlarına ısrarla ad sormuşlar ve arkadaşlarından yardım istemişlerdir. Tatar masalı Şüreli'de sadece Türklere özgü bir kelime oyunu dikkat çeker. "Bıldır (Geçen yıl), Bıyıl (Bu yıl) ... Buna benzer bir kelime oyununu Homeros da Odessa'da yapmak istemiş ve bu nedenle Odysseus kendisine adını soran deve adının "Kimse" olduğunu söylemiştir. Fakat Homeros'un kelime oyunu zayıf kalırken, Şüreli'deki kelime oyunu tam yerine oturmuştur. "Tatar masalında her şey açık, sade ve mantıklı. Klasik bir kelime oyunu! Ne var ki burada oyun Tatar Türkçesine dayalı olduğu halde, Odysseus'daki oyunla hiçbir şey elde edilemez. Yunanlı kahramanlarla, tepegözün soru ve cevapları saçma ve karmaşık. Yunanca kelime 'kimse' veya 'ben kendim' anlamıyla Tatar lehçesindeki 'bıltır' ve 'bıyıl'ın yerini tutamaz. Yunanlı ozan  bunu iyi bildiği ve o anlamı yansıtacak kelimeleri bulamadığı için meseleyi uzun anlatımla halletmeye çalışmış.

     Homeros'un Odessa'sındaki "Polyphemos" adlı tek gözlü devin bir benzeri hatta aynısı Türklerin temel anlatısı olan "Dedem Korkut" taki "Tepegöz" hikayesinde karşımıza çıkar. Bu iki destandaki " tek gözlü dev " imgesi o kadar birbirine benzer ki, bu şaşırtıcı benzerliği gören bazı bilim insanları, Homeros' un Polyphemos adlı tek gözlü devini Dedem Kokut' taki Tepegöz' den esinlenerek yarattığını ileri sürmüştür. Örneğin, Alman bilim insanı Von Diez, " Denkwürdigkeiten von Asien " adlı esirinde Dedem Korkut' taki " Tepegöz " hikayesini " Derneuendeckte Oughhuzische Cyklop " başlığıyla yayınlamış ve " Tepegöz " tipiyle " Polyphemos " tipini karşılaştırmıştır. Von Diez sonuçta, Homeros' un " Tepegöz " söylencesini Doğu' dan aldığı kanısına varmıştır.

     Dedem Korkut' taki Tepegöz hikayesi ile Odessa' daki Polyphemos söylencesi arasındaki bellibaşlı benzerlikler şunlardır:

     1. Her iki devin tepesinde de tek bir göz vardır.

     2. Tepegöz, bir pınar perisiyle bir çobanın birleşmesinden doğmuştur. Polyphemos ise Deniz Tanrısı Poseidon' un oğludur.

     3. Tepegöz hergün iki insan ve beşyüz koyun yer; Polyphemos ise koyun sütüyle beslenir ve Odysseus' un arkadaşlarını yer.

     4. Tepegöz yiğit Basat' ı yakaladıktan sonra uykuya dalar ve Basat, Tepegözün en iri koçu olan sakar koçu keserek koçun derisine bürünür. Bu kurnazlığıyla devin bacakları arasından geçerek kurtulur. Polyphemos da gözü kör olduktan sonra mağaranın ağzında durup koyunları sayarak dışarı salar, Odysseus, Polyphemos' un en büyük koçunun altına saklanarak mağaradan çıkar.

     Fattah, Homeros' un Odessası' nın Tatar masalı Oniç ( On üç )' e de benzediğini ileri sürmüştür. Tatar masalı Oniç' te de bir " dev " vardır. Kahraman Öniç, bir devin sarayında mahsur kalır. Devin sarayında bir de keçisi vardır. Oniç devden kurtulmak için keçinin altına yatar ve tüylerine sıkıca yapışır. Dev, keçiyi eline geçirir ve can acısıyla dışarı fırlatır. Böylece kurnaz delikanlı da canını kurtarmış olur.

     Odessa' da da Oniç' in devden kurtulma sahnesine benzer şöyle bir sahne vardır:

     " İyi bükülmüş saplar aldım, sezdirmeden usulcana,
     üstünde tepegöz canavarının yattığı hasırdan,
     bağladım onlarla koçları, üçer üçer.
     Ben de en güçlü koçu seçtim koyunlar arasında,
     Sırtından yakaladım onu, karnının atına asıldım,
     Kıvır, kıvır dolgun yapağıya tutundum ellerimle..."

     ( Odessa; IX, 427, 428 - 431, 435 )

     Odessa' da Akalar da tek gözlü devden kurtulmak için kızdırılmış demir çubuk yerine ağaç sırık, esaretten kurtulmak için de keçi yerine koçları kullanırlar.

     " Alpamış ", " Şürali " ve " Oniç " gibi başka bir Tatar masalı " Yüzmi " de de Odessa' ya benzeyen bölümler vardır. 

     Uzun zaman çocukları olmayan yaşlı bir çiftin sonunda tam " yüz " çocukları olur. En küçüğüne "Yüzmi" adını verirler. Burada geçen 'mi' oğul anlamındadır. Yüzmi, "yüzüncü oğul" anlamına gelmektedir. Çocuklar evlenme çağına gelince kendilerine eş aramak için dört bir yana dağılırlar, yüz kardeşten yalnızca Yüzmi tüm tehlikelerin üstesinden gelerek yirmiyıl önce evde bıraktığı karısına kavuşmak amacıyla mutlu bir şekilde yurduna döner. O yokken bir oğlu dünyaya gelmiştir ve yirmi yaşına basmıştır. 

     Homeros' un Odysseus' u da yirmi yıl önce gurbete çıkar, tıpkı Yüzmi gibi. Yurdu İthake' ye döndükten sonra sevgili karısı Penelopeia' yla ikinci defa evlenir. Onun da oğlu yirmi yaşına basmıştır. Ayrıca Odysseus, tepegözün mağarasına yirmi silah arkadaşıyla girer.

     Homeros' un İlyada ve Odessa destanlarıyla Türk destanları arasındaki bu büyük benzerlikler akla "ama nasıl?" sorusunu getirmektedir. 

     Nasıl oldu da İzmirli Homeros çok uzaklardaki bu halk söylencelerinden haberdar olabildi?

          Homeros' a Uzanan Köprü 

     Homeros, İlyada Odessa' yı biçimlendirirken yararlandığı Asya kökenli Türk söylencelerini, Sümerler ve Hititler aracılığıyla öğrenmişti. Çünkü Türk söylenceleri Orta Asya' dan önce Sümerlere ordan da göçler ve ticari etkinlikler yoluyla Hititlere geçmişti. Nitekim arkeolojik bulgular, Sümer destanlarının Asya Kökenli olduğunu kanıtlamaktadır. Örneğin, Sümerlerin Gılgamış Destanı, Türklerin Akpamık, Dede korkut, Oğuzhan ve Köroğlu destanlarına benzemektedir.

     Örneğin, Gılgamış ve Akpamık destanlarının ortak temalarından biri "dirilik ilacını" bulmak için gösterilen olağanüstü çabadır. Akpamık Destanı' nda dirilik ilacı bulunarak yeniden dirilme gerçekleşir. Gılgamış Destanı' nda ise Gılgamış dirilik ilacını bulur ama kullanmaz. Gılgamış ile Enkidu' nun birleşerek, "Hum baba" adlı bir devi öldürmesi, Akpamığın 7 kardeşinin "Kara devi" öldürmeleri ile aynıdır. Ayrıca bu sahne Dede Korkut Destanı' ndaki "Besed" in Tepegöz' ü öldürmesine benzemektedir. 

     Gılgamış' ın dostu Enkidu ile birlikte, tanrıların onların karşısına gökten gönderdikleri boğa ile savaşarak onu öldürmesi; Dede Korkut Destanı' nın, "Boğaç ve Dirsehan Oğlunun Boyu" bölümünde, Boğaçhan' ın kendi adını, bir boğa ile savaşarak onu öldürerek almasına benzemektedir.

     Gılgamış zaman zaman başka insanlara acımasızca davranıyor, halk üzerinde baskıya dayalı bir hakimiyet kuruyordu; insanları çok çalıştırıyor, ağır vergiler alıyordu. Dede Korkut Destanı' ndaki "Deli Dumrul" karakteri bu yönüyle Gılgamış' a benzemektedir. Deli Dumrul da Gılgamış gibi zaman zaman zor kulanarak insanlar üzerinde baskı kuruyordu. Bir kuru ırmağın üzerine yaptırdığı köprüden geçenlerden 30, geçmeyenlerden 40 akçe para alıyordu.

     Gılgamış Destanı da Dede Korkut Destanı gibi 12 bölümden oluşuyordu. Gılgamış' ın tanrılara boyun eğmeyerek onlarla mücadele etmesi, Dede Korkut Destanı' nda Azrail ile savaşan "Dirsehan" ı hatırlatmaktadır.

     Gılgamış' ın arkadaşı Enkidu ormanda hayvanlarla yaşar ve sonra bir kadın aracılığıyla kente getirilir. Dede Korkut da Oruz gocanın oğlu Beset de ormanlarda aslanlar ile yaşar ve Dede Korkut' un öğüdü ile Oğuzların arasına gelir.

     Sümer kahramanı Gılgamış' ın annesi "Nin Sun" gibi Oğuzhan' ın annesi "Ayhan" da bir tanrıça sayılırdı."

     Gılgamış' ın 120 yıl yaşaması, Köroğlu' nu hatırlatmaktadır. Gılgamış' ın yer altındaki ölüler ile ilgilenmesi ve ölen arkadaşı Enkidu' nun ruhu ile görüşerek, ondan yer altındaki dünya hakkında bilgi alması, Köroğlu' nun Türkmen varyantına fazlaca benzemektedir. Köroğlu da Gılgamış gibi yer altıyla ilgilenmiştir, hatta Köroğlu' nun kıratı da 40 gün yer altında kalmıştır.

     Görüldüğü gibi Sümer destanı Gılgamış' ın bazı bölümleri adeta Türk destanlarının Orta Asya kökenli olduğunu düşündürmektedir. Bu düşüncede olan bazı edebiyatçılar Türk Edebiyatı' nı Sümer Edebiyatı ile başlatmaktadırlar. Örneğin, Seyit Kemal Karalıoğlu " Türk Edebiyatı " adlı eserine "Gılgamış Destanı" ile başlamıştır.

     Gılgamış adının, eski "Bilge-imiş" sözcüğüne dayanması, Gılgamış Destanı üzerinde Türk damgasının en açık kanıtlarından biridir.

Yorumlar