Türk Yazısının Bulunuşu

   

     Türk yazısının bulunması Türklerin tarihinde, dilinde, edebiyatında ve Türklük biliminde çok önemli bir aşama olmuştur. Yazıtların keşfedilmesiyle Türklerin özellikle İslamiyet öncesi tarihine ait önemli bilgiler açığa çıkmıştır. Aynı zamanda Türklük bilimi hız kazanmış, ortaya çıkarılan metinler bilim adamlarınca araştırılmıştır.

     13. yüzyılda devlet adamı ve tarihçi Alaaddin Ata Melik Cüveyni "Tarih-i Cihan Güşa" adlı eserinde yazıtlardan söz etti ve şunları yazdı:

          "Uygur inanışına göre onların doğup ortaya çıkmaya başladıkları yer kağan zamanında kurulan şehrin de adı olan Karakorum adındaki bir dağdan kaynaklanan Orhun nehri sahilidir, [...] Bu nehrin sahilindeki bir şehirden yani şimdi Mavu Balıg dedikleri Ordu Balig ve oradaki otağla ilgili anıları vardır. O otağın etrafında bizim de gördüğümüz yazılı taşlar bulunmaktadır."

     15. yüzyılda tarihçi İbni Arabşah da gördüğünden söz etti. Çin' de Türklerin yazılı eserlerinin bulunduğunu ve 41 harften oluştuğunu kaydetti. Arabşah yazdığı "Acaibü'L-Makdur fi Nevaib-i Teymur" adlı eserinde şunları aktardı:

          "Çin' de onlarn (Türklerin) Dulbercin diye adlandırılan yazıları vardır. Ben gördüm, 41 harf var. Çoğunluğunun sebebi şudur ki onlar kalın ve inceleri ayıran işaretleri harf saymaktadırlar. Neticede ilaveler ve ek harfler meydana çıkmıştır."

     Batı' da yazıtlardan ilk söz eden kişi ise Romen gezgin Nicolaie Gavriloviç Milescu oldu. Rus elçisi olarak Çin' e giderken 1675 yılında Yenisey yazıtlarını gören Milescu "Kayanın üzerinde taşa kazılmış, bilinmeyen bir yazı olduğunu" günlüğünde yazdı.

     18. yüzyılda aradan 30 yıl daha geçtikten sonra (1722 yılında) Yenisey Irmağı' nın suladığı bölgelerde Alman Doktor Messerschmidt ile Poltova Savaşı' nda Ruslara tutsak olmuş İsveçli harita yüzbaşısı Philipp Johann von Tabbert Strahlenberg, Çar 1. Petro (Türk kaynaklarındaki Deli Petro) tarafından sürüldü. Botanikçi Daniel Gottlieb Messerschmidt' in yanında görevlendirilen Strahlanberg Türk yazıtlarına bu araştırmaları sırasında rastladı.

     Tutsaklığı biten ve 1722' de ülkesine dönen Strahlanberg 1730' da Türk yazıtlarıyla ilgili deneyimlerini aktardığı bir çalışma yaptı. Bu çalışmayla birlikte konuyla ilgili tartışmalar başladı. Söz konusu tartışmalardan biri de yazının kimlere ait olduğuydu. Kimilerine göre bu yazılar eski Prusyalılara kimilerine göre Yunanlılara kimilerine göre Romalılara kimilerine göre İskitlilere aitti.

     Strahlanberg' in eserinin yayımlanmasıyla bilim dünyasının ilgisi Asya' daki bilinmeyen yazıtlara yöneldi. Bölgede araştırma yapmak için Finlandiya' da oluşturulan ilk bilim komisyonu 1887' de Sibirya' ya gönderildi. Bu komisyonun araştırmaları sonucunda Yenisey yazıtlarının kopyaları yayımlandı.

     1889' da Rus Coğrafya Cemiyeti Doğu Sibirya Bölümü Bilim Heyetinin başındaki Nikolay Mihayloviç Yadrintsev, Koşo Çaydam (Höşöö Tsaydam) Gölü yakınlarında kaplumbağaya benzer taşın yanında uzanmış 3 metre 75 santim uzunluğunda beyaz mermerden yapılan bir anıt gördü. Biraz daha araştırıp bir kilometre daha yakınında üç parçaya bölünmüş bir anıt buldu. 1890 yılında St. Petersburg' da yayımladığı Anciens caracteres trouv e s sur des pierres et des ornements au bord I'Orkhon adlı raporunda anıtlardan söz etti. Rapor İngilizce ve Fransızcaya çevrilince bilim dünyası bir anda ilgisini bu yöne doğrulttu.

     Yazıtlarla ilgili duyuru niteliğindeki bu yayını izleyen ikinci çalışma Fin Atlası olarak bilinen Inscriptions de I'Orkhon, recueilles par I'expedition finnoise 1890 et publiees par la Societe finno-ougrienne, Helsingfors 1892' dir.

     Fin heyeti sözü edilen bölgede incelemeler yaptı. Bilim adamları taşları fotoğraflayarak döndü. Ondan fazla dil bilen Danimarka Kraliyet İlimler Akademisi Üyesi Vilhelm Thomsen incelemelerine hız verdi. Aynı tarihte Rus bilim adamlarından oluşan bir heyet daha bölgeye gitti. Heyetin başkanı da Friedrich Wilhelm Radloff yani Rusça adıyla Vasili Vasilyeviç Radlof' tu. Bu tarihten sonra iki bilim adamı büyük bir uğraşı içine girerek yazıları çözmeye çalıştı.

     Thomsen çalışmasında çeşitli yöntemler denedi. En son olarak yazıtın başlangıcındaki sözcünün üzerine çalıştı. Sözcük "Tenri" idi. Sonrasında da sık tekrarlanan "Türk" ve "Köl Tigin" sözcüklerini de buldu. Bilinmeyen bu yazı Türkçeydi. Thomsen çalışmasının başlangıcında 1893 yılnda bir bilim toplantısında "Orhon ve Yenisey Yazıtlarının Çözülmesi, Giriş Notları" adıyla çalışmasın yayımladı.

     Radloff bunu öğrendiğinde geciktiğini anlayarak hemen ertesi yıl yani 1894' te hızlıca "Köl Tigin" taşıyla ilgili yaptığı çeviriyi yayımladı. Fakat bazı hataların olduğunu fark edince Çince kitabe ve sözlük de ekleyerek eserin ikinci cildini bastırdı.

     Thomsen acele etmeyerek 1896 yılında çalışmasın "İnscriptions de I'Orkhon et de Dechiffrees (Çözülmüş Orhon Yazıtları)" adıyla yayımladı. İki bilim adamının bu kıyasıya yarışması Türklüğe, Türkçeye, Türklük bilimine büyük katkı sağladı.

Yorumlar