Eski Türkler

   Eski Türklerde ülke, daha kolay yönetilmesi açısından doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Devletin doğusunu asıl hükümdar, batısını da "yabgu" ünvanı ile hükümdarın kardeşi yönetmiştir. Ülke, hükümdar ailesinin ortak malı sayılmış, aileye mensup her erkeğe hükümdar olma hakkı tanınmıştır. Bu anlayış sık sık taht kavgalarına neden olmuştur. Hükümdarlara devleti yönetme yetkisinin tanrı tarafından verildiğine inanılmış, bu yetkiye "kut" adı verilmiştir. Ülke, "töre" adı verilen yazılı olmayan hukuk kurallarına göre yönetilmiştir. Hükümdara devlet yönetimiyle ilgili konularda toy, kengeş, kurultay gibi adlarla bilinen danışma meclisi yardımcı olmuştur.

   Eski Türklerde toprak, yurt olarak adlandırılmıştır. Yurt hükümdarın şahsi malı değildir. Göçebe toplumların özelliği olarak Türkler, hür ve bağımsız yaşayabildiği toprakları ülke olarak görmüşlerdir. Bağımsızlıklarını kaybetmektense mümkün olduğu zaman ailelerini yanlarına alarak, hayvanlarını önlerine katarak bağımsız yaşayabilecekleri topraklara göçmüşlerdir.

   Türklerde ordu teşkilatını ilk Mete Han kurmuştur. Onun kurduğu ordu onlu sisteme göre teşkilatlanmıştır. Türklerde askerlik özel bir meslek değildi. Kadınlar bile savaş sanatını bilirler, gerektiğinde kendi beylerinin komutasında orduya katılırlardı. Bu bakımdan Türk toplumu Ordu-Millet tabiri ile nitelendirilmişti. Türkler savaşlarda "Turan" adı verilen savaş taktiğini kullanmışlardır. Turan taktiği, ordunun üç kuvvete ayrılıp ortadaki kuvvetin düşmana saldırmasıyla başlar. Daha sonra bu kuvvet yenilmiş gibi aniden geri çekilir. Bunun üzerine düşman ordusu karşı taarruza geçer. Bu sırada sağ ve soldaki Türk kuvvetleri düşmanı çember içine alarak yok etmeye çalışır.

                                                                 ( Turan Taktiği )

   Hun Devleti, hayvancılığa elverişli bozkırlarda kurulmuştur. Tarıma uygun toprakların azlığı nedeniyle ekonominin temeli hayancılığa dayanır. İklim ve arazi şartlarından dolayı genellikle at, koyun, sığır, deve gibi hayvanlar yetiştirmişlerdir. At, Türklerin yaşamlarının vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Ulaşımda, orduda, spor faaliyetlerinde atlara büyük ölçüde yer verilmiştir. Türklerin hayvancılıkla uğraşmaları konar-göçer hayat tarzını benimsemelerinde etkili olmuştur. Türkler, bozkır şartlarının gereği olarak yaz aylarını "yaylak" denilen yüksek yerlerde, kış aylarını ise "kışlak" denilen alçak yerlerde geçirmişlerdir.

   Türkler, tabiatta bulunan birtakım varlıkların ruhu olduğuna ve ölümden sonra yaşama inanmışlardır. Bu yüzden ölen kişinin eşyaları "kurgan" adı verilen mezara konulmuştur. Mezarların başına da kişinin hayattayken öldürdüğü düşman sayısı kadar, "balbal" adı verilen taşlar dikilmiştir. Ölen kişinin ardından yapılan törene "yuğ" adı verilmiştir. Türklerin asıl dini Gök Tanrı dinidir.

                                                                         ( Balbal )

   Eski Türklerde sanat, Türklerin yaşadıkları konar-göçer hayat şartlarına uygun olarak gelişmiştir. Arkeolojik kazılarda onlara ait kemer tokaları, kılıç kabzaları, süs eşyaları, at koşum takımları gibi taşınabilir eşyalar bulunmuştur. Bu eşyaların üzerine pars, kaplan, kurt, geyik, koyun ve at gibi hayvanların birbirine karşı mücadelelerini gösteren figürler işlenmiştir.

                                                               ( Altın Kemer Tokası )

   Türkler arasında, dokumacılık, dericilik ve madan işlemeciliği yaygınlaşmıştır. Bakır ve demiri eski dönemlerden beri kullanan Türkler, altın ve gümüş gibi değerli madenleri de işlemişlerdir.  

Yorumlar